Minyatür Sanatı
Kelime, Ortaçağ Avrupası nda hazırlanan el yazmalarının bölüm başlarında metnin ilk harfinin etrafına kızıl-turuncu minium ile (sülüğen, sülyen, kırmızı kurşun tozu) yapılan miniatura adlı tezhipten gelmekte ve ‘ sülüğenle boyanmış anlamını taşımaktadır; ancak zamanla minor (küçük) kelimesinin etkisinde kalarak ‘ küçük (resim ) anlamınıda kazanmıştır. İslâm sanatında minyatüre ‘ tasvir ‘ minyatür sanatçısına da ‘ musavvir veya ‘ nakkaş adı verilmiştir. Metni açıklamak amacıyla kitap sayfalarına veya bir albüm içinde toplamak için tek yaprak halinde suluboya ve altın, gümüş yaldızla yapılan minyatürler, ışık gölge oyunlarıyla derinlik duygusu kazandırılmayan küçük boyutlu resimlerdir. Papirüs, parşömen ve fildişi gibi farklı malzemeler üzerine yapılan küçük resimlere de minyatür denilmekte ve bunların ilk örneklerinin eski Mısırlılar a ait olduğu görülmektedir.
İslâm minyatür sanatı, Fırat ın doğusundaki İlkçağ uygarlıklarının kültür mirasına sahip İran ve Mezopotamya yı içine alan Geç Antik Doğu, Fırat ın Batısındaki Suriye ve Anadolu dan Kuzey Afrika ya kadar uzanan toprakların Helenistik ve Roma mirasına sahip Geç Antik Batı ve VII. -VIII. Yüzyıllarında İslâm dünyasına katılan Orta Asya, Uzakdoğu Sanatlarının etkisiyle oluşmuştur. İslâm minyatürlerinin mevcut en eski örnekleri XII. -XIII. Yüzyıllara aittir. Fakat papirüs üzerine yapılmış bazı desenler, daha önce de Mısır da Fâtımîler in bir resim geleneğine sahip olduğunu göstermektedir. İlk İslâm fetihlerinden sonra İran da Zerdüşt rahiplerinin elinde bulunan bazı resimli yazmaların Müslüman sanatçılara örnek teşkil olabileceği düşünülmektedir. Ancak İslâm minyatürlerini asıl etkileyenin Maniheizm olması mümkündür. Maniheizm in kurucusu, Müslümanların ‘ Mani-i nakkaş dedikleri Mani ressamdı ve öğretisini yaymak amacıyla yazdığı kitapları resimlerle süslemişti. Onun Sâsânî HükümdârıI. Behram tarafından 276 yılında öldürülmesinin ardından inananları takibata uğramış ve zamanla doğuya göç ederek dinlerini İç Asya da Uygurlar arasında yaymışlardır. Uygurların başşehri Hoço da (Doğu Türkistan) Alman bilim adamı Albert August von le Coq tarafından ortaya çıkarılarak 1923 de yayımlanan Maniheist Uygur Minyatürleri, figür tipleri ve kompozisyon anlayışı bakımından Selçuklu Minyatürlerinin öncüleri sayılmaktadır.
Selçuklu minyatürleri, Selçuklu Türkleri nin İran dan Mezopotamya, Suriye ve Anadolu ya yayılmasıyla ilk Türk İslâm minyatür uslûbu doğmuştur. Günümüze ulaşan en eski örnekler, Dioskorides in şifalı otlar hakkındaki eserinin Kitâbü l-Haşâ işve Galen (Câlînûs) zehirlenmeler konusundaki eserinin Kitâbü t-Tiryâk adlı Arapça çevirilerinde görülür Antik el yazmalarından kopya edilen bu ilk tasvirlere Bizans resminin etkileri yansımıştır. En erkeni olan XI.yüzyılın sonlarına ait Dioskorides yazmasının resimleri(Leiden Üniversitesi, Ktp. Cod. Or. Nr. 289) genellikle metin arasına sıkıştırılmış çerçevesiz, basit bitk,i ve hayvan tasvirleri şeklindedir. Bu eserin XIII. Yüzyılda Musul da hazırlanmış bir nushası (TSMK, III. Ahmed nr. 2127) kuvvetli Bizans etkisi taşıyan figürlerin yanında bitki resimleri de içerir. Aynı döneme ait bir başka nüshada ise ( Süleymaniye Ktp. Ayasofya, nr. 3703) günlük hayattan sahnelerin de ele alındığı melez bir üslûp vardır. Kitabü t-Tiryâk ın mevcut iki nüshasının (Bibliotheque Nationale Arabe, nr. 2964; Österreichische Nationalbibliothek, A. F. Nr.10) başındaki takdim minyatürlerinde Uygur Fresklerinin donuk-durgun resim geleneğinin etkileri görülmektedir. Eski Grek kuramlarına dayanan felsefe, tarih ve tıp konusundaki yazıların Arapça bir derlemesi olan Muhtârü l-hikem ve mehâsinü l-kilem ile (TSMK. III. Ahmed nr. 3206) yine Grek kaynaklarına dayanan Kitâbü l-Baytara(TSMK, III. Ahmed, nr. 2115)adlı eserlerin metinleri arasına yerleştirilmiş çerçevesiz minyatürlerde bulunan bu dönemin yerli tiplerini yansıtan figürler Bizans resim üslûbunun etkilerini taşımaktadır. XII. Yüzyıl sonu ile XIII. yüzyıl başlarında Selçukluların ve onlara tâbi hânedanların himayesinde çalışan sanatçıların resimlediği ilmî eserlerin eserlerin tasvirlerinde Uygur kökenli Selçuklu tipleri gündelik hayata ait eşya ve sahnelerle birlikte işlenmiştir. Geç Antik ve Bizans etkilerini özümsemiş olan bu dönemin yeni tasvir üslûbu edebî eserlerin resimlenmesinde de uygulanmıştır. Özellikle Kelîle ve Dimne, Harîrî nin el- Makamat-ı gibi eserlerin minyatürlerinde dönemin sosyal hayatı yansıtılmış ve Habeş ,Arap, Türk gibi bölgenin kozmopolit nüfusunu belgeleyen figürlere yer verilmiştir.
Anadolu da üretilmiş XII.-XIII. yüzyıllara tarihlenen ilk minyatürler Meyyâfârikîn (Silvan), Diyarbekir, Mardin, Aksaray, Kayseri ve Konya gibi merkezlerde hazırlanmış eserlerde yer alır. İsmâil b. Rezzâz el Cezeri tarafından Diyarbekir de Artuklu Emîri Nâsırüddin Mahmûd için hazırlanan Kitâb fi ma rifeti l-hiyeli l-hendesiyye adlı eserin minyatürleri (TSMK. III.Ahmed.nr.3472)Anadolu dışındaki çağdaş Selçuklu resim üslûbuyla benzerlik taşır. Harîrî nin el Makamât ı ile Abdurrahman es-sufî nin Suverü l-kevâkibi s-sâbite sinin birer nüshası, Artuklu sarayı için yazılmış Selçuklu resim üslûbundaki diğer minyatürlü kitaplardır. XIII. Yüzyıl başlarında Konya da hazırlandığı anlaşılan Varaka ve Gülşah adlı mesnevinin nakkaş Abdül-mü min el-Hûyî tarafından yatay frizler halinde yapılmış olan minyatürleri, minaî tekniğiyle bezeli Selçuklu çini ve seramiklerinde de izlenen geleneksel Selçuklu figür üslûbunun başlıca örneklerindendir. III Keyhüsrev ‘e ithaf edilen Nasreddin Sivâsî nin tezkiresindeki tasvirlerin üslûbu ise Bizans sanatının etkilerini taşımaktadır.
İlhanlı minyatürleri,1220 li yıllarda başlayan Moğol istilâsı sonucunda İslâm minyatür sanatında yeni bir tasvir sanatı ortaya çıkmıştır. İlhanlıların hakim olduğu İran da hazırlanan yazmalar Uzakdoğu ve özellikle Çin sanatına özgün bir teknik ile resimlenmiştir. Merâga da kaleme alınmış hekim İbn Buhtîşû nun Menâfi u l-hayevân ı ile Bîrûnî ninel- Âşârü l bâkiye si bu döneme ait melez üslûbun sergilendiği başlıca eserlerdir. Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî nin Câmi u t-tevârîh ine ait dört kopyada yer alan düz bir zemin üzerine çerçeveli olarak yapılmış minyatürler de Uzakdoğu nun fırça üslûbu, özellikle Çin in T ang dönemi ressamlarından Yan Liben in figür üslûbu uygulanmıştır. İlhanlı sonrası, İlhanlı dönemi minyatür üslûbu devletin yıkılmasından sonra Ahmed Mûsa nın resimlediği Mi râcname, Demotte Şehnâmesi (el yazmasından koparılan sayfalar farklı müze ve koleksiyonlardadır; Boston Fine Arts Museum, nr. 30.105, Washington Frer Gallery of Art, nr. 38,3, Harward University Fogg Art Museum nr. 1955.167) Kelîle ve Dimne, ( İ.Ü. Ktp. FY, nr. 1022) ve bir şahnâme nüshasında da (TSMK Hazine nr. 2153) sürdürülmüştür. Celâyirliler devrinde klasik İslâm minyatürünün biçimlendiği, yüzeysel ve dekoratif bir resim üslûbunun doğduğu görülür. Sultan Ahmet Celâyir in zamanında Bağdat ta Cüneyd Nakkaş tarafından ortaya konulan bu üslûp sonraki dönemlerde daha da geliştirilmiştir. Manzara ve insan figürlerinin küçük tutulduğu, doğa ayrıntılarında zarif çiçek ve bitki kümelerinin yer aldığı bu üslûbun en yetkin örnekleri Hâcû-yi Kirmânî nin Hamse sinde bulunmaktadır. Yine İlhanlıların ardından Şîraz da hüküm süren İncûlular ın hâmiliğinden hazırlanmış eserlerdeki minyatürler ise fonu canlı renklerde olan ve duvar resimleriyle benzerlik taşıyan iri figürlü bir üslûba sahiptir. 731 (1330-31) yılına ait, bilinen en erken tarihli Firdevsî-i Tûsî Şahnâme sinin minyatürleri bu üslûbu temsil eder. 1353 ten sonra Şîraz da hâkimiyeti ele geçiren Muzafferîler döneminde resimlenmiş eserlerdeki minyatürlerin sayfa içerisinde kapladığı alanın küçüldüğü görülür. Böylece küçülen boyutlara paralel biçimde insan figürlerinin de küçüldüğü, zarifleştiği ve ayrıntıların daha ince bir işçilikle yansıtıldığı bir tasvir tarzı ortaya çıkmıştır. Bu üslûpta resimlenmiş eserlerin başlıcalarını iki Şahnâme nüshası oluşturmaktadır.
Timurlu minyatürleri, İslâm minyatür sanatının en önemli örneklerinden birçoğu Timurlu dönemine aittir. Bu devirden günümüze ulaşan minyatürlü yazmaların daha çok Timur un oğlu Şâhruh ile torunlarının hâmliğinde hazırlanmış olduğu görülür. Özellikle Şâhruh un oğulları Semerkant Valisi Uluğ Bey, Şiraz Valisi İskender Sultan ve babasının yanında Herat ta bulunan Gıyâseddin Baysungur minyatür yapımını desteklemişlerdir.Tarih kitaplarını çok seven Şâhruh mevcut Câmi u l-tevarîh nüshalarını toplatarak çoğalttırmışve devrin ünlü tarihçisi Hâfız-ı Ebrû ya bu eserin devamı niteliğinde kendi dönemini yazdırmıştır.
Babası Şâhruh gibi bir sanat koruyucusu olan ve Herat ta kurduğu sanat akademisine zamanın en usta sanatçılarını toplayan Baysungur aynı zamanda şair ve hattattı. Onun için hazırlanmış resimli yazmalar arasında bir antoloji Sa dî-i Şîrâzî nin Gülistan ı, Hâcû-yi Kirmânî nin Hümâ ve Hümâyûn u, Firdevsî nin Şâhnâme si, iki Kelîle ve Dimne nüshası, Nîzâmî-i Arûzî nin Çehâr Makalesi ve Nizâmî-i Gencevî nin Heft Peyker i en önde gelenlerdir. Baysungur un ölümünden sonra faaliyeti yavaşlayan Herat Nakkaşhânesi nde 1433-1447 yılları arasında hazırlanmış iki önemli eser, kardeşi Muhammed Cukî ye ithaf edilen Firdevsî nin Şâhnâme siyle Nizâmî nin Hamse sidir. Şîraz okulunun önceki yıllara göre kalitesi düşük, daha sade ve özensiz minyatürlerin yapıldığı İbrâhim Sultan ve Abdullah Sultan dönemlerine ait önemli eserler arasında bir Kelîle ve Dimne, bir İbrahim Sultan Şâhnâmesi ve Nizâmî nin üç Hamse si bulunmaktadır. Şîraz da İskender Sultan ı izleyen bu dönemde yapılan minyatürler, Karakoyunlu ve Akkoyunlu resim üslûbunu hazırlamaları bakımından önem taşır. Hüseyin Baykara devrinde Herat önemli bir sanat merkezi haline gelmiştir. Edebiyatta Farsça yerine Çağatay Türkçesi nin kullanıldığı bu devirde Hüseyin Baykara veziri Ali Şîr Nevâî ile birlikte şairleri, hattatları ve minyatür ustalarını desteklemiştir.Resmini imzalayan az sayıdaki sanatçıdan biri olan Bihzâd bu dönemde yetişmiş ve minyatürlerinde insan vücudunun çeşitli faaliyet anlarında ortaya koyduğu hareketleri gerçekçi bir resim diliyle yansıtmıştır. Onun başlattığı bu yeni akımı Safevî döneminde öğrencileri ve diğer sanatçılar geliştirmiştir.
Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen minyatürleri, XIV ve XV yüzyıllarda Doğu Anadolu, Azerbaycan, İran ve Irak ta hüküm süren Karakoyunlular ve Akkoyunlular döneminde geliştirilen ve Türkmen üslûbu denilen yeni bir tarz doğmuştur. Karakoyunlu figürleri iri başlı ve tıknazdır. Tabiat, basit bitkilerin ve çok defa kayalık bir ufuk hattının yer aldığı sade bir manzara halinde ve açık renkler kullanılarak işlenmiştir. Bu devirden günümüze ulaşan minyatürlü yazmalar, Pîr Budak ın himayesindeki sanatçılar tarafından bir bölümü 1454 ten sonra Şîraz da, diğer bölümü 1462 den sonra Bağdat ta hazırlanmıştır. Mevcut Akkoyunlu minyatürleri ise Sultan Halil ile kardeşi Sultan Yâkub un himayelerinde yapılmıştır. Sultan Halil in Şîraz valiliği döneminde tamamlanmışbir resimli el yazması, aslında Karakoyunlu Hükümdarı Pîr Budak tarafından ısmarlanan yarım kalmış bir Nizâmî Hamse sidir. Eserin oniki minyatürü araştırmacıların ‘ kumral üslûb dedikleri bir tasvir tarzında yapılmıştır. Zarif figürlerin sarışın-kumral tonlarda işlendiği, manzara ve mimari öğelerin dekoratif bir tarzda yansıtıldığı bu üslûbun daha ziyade çeşitli koleksiyonlarda korunan Assâr, Attâr, Fettâhî ve câm3ı gibi yazıların kitaplarında uygulanmış olduğu belirlenmiştir. Akkoyunlu devri minyatür sanatının en güzel örneklerinin bulunduğu eser ise Sultan Halil tarafından ısmarlanan, ancak onun ölümünden sonra tamamlanan bir başka Nizâmî Hamse sidir. Kitaptaki on dokuz tasvirden Safevî dönemine tarihlenen birkaç tanesi dışında kalanlar Derviş Mehmet ve Şeyhî tarafından yapılmıştır. Aynı devirde bu sultânî karakterli göz alıcı üslûbun dışında Akkoyunlu hâkimiyetindeki Şîraz da daha sade bir üslûb ortaya çıkmıştır. Firdevsî nin Şâhnâme si, Nizâmî nin Hamse si, ve Ahmedî nin İskendernâme si gibi eserlerin resimlendiği Şîraz Nakkaşhânesi nde kalıplaşmış, sağlam kompozisyonlu Karakoyunlu üslûbunu sürdüren bir tarzın benimsenmiş olduğu görülür.
Safevî minyatürleri, safevîlerin ilk hükümdarı Şah İsmâil döneminde Tebriz de hazırlandığı bilinen resimli bir yazma yoksa da Akkoyunlu Sultanı Halil in ısmarladığı Nizâmî Hamse sinin minyatürlerinden birkaç tanesinin bu devirde yapıldığı kabul edilmektedir. Onu izleyen ilk dönemin ilk sanat hâmisi, kendiside bir hattat olan ve nakkaş Sultan Muhammed den resim yapmayı öğrenen Şah Tahmash dır. Tebriz de hazırlanmış en önemli eser, 933 (1527) tarihli Houghton Şehnâmesi adıyla tanınan bir Firdevsî Şâhnâme si nüshasıdır. Eserin Sultan Muhammed, Mîr Musavvir, Âgâ Mîrek, Dost Muhammed, Mirza Ali, Mîr Seyyid Ali, Muzaffer Ali, Şeyh Muhammed, Abdüssamed gibi sanatçıların fırçasından çıkma büyük boyutlu minyatürleri, canlı kompozisyonları ile Herat Timurlu üslûbuyla Tebriz Akkoyunlu üslûbunun gösterişli bir devamı olarak değerlendirilmektedir. Aynı atölyenin 1539-1543 yılları arasında bir Nizâmî Hamse sini de hazırladığı belirlenmiştir. Şiî inancının on iki imamını temsil eden on iki dilimli tâc-i haydarî giymiş figürler Safevî minyatürlerine has bir özelliktir.
Osmanlı tehdidi yüzünden başşehrin 1555 te Kazvin e nakledilmesinin ardından bu yeni sanat merkezinde ortaya çıkan farklı bir üslûpta figürler son derece zariftir ve en belirgin nitelikleri yanaklara uzanan zülüfler, çekik kaş ve gözler, ince bir boyun ve geniş omuzlardır. Manzaralarda ise kayaların ve tepelerin resmedilişinde Timurlu Herat üslûbunun etkileri görülür. Genellikle bu manzaraların en göze çarpan motifi iri bir çınar ağacıdır. Günümüze ulaşan el yazmaları, bu üslûbun 1560-1570 arasında Meşhed ve Şiraz da da uygulanmış olduğu göstermektedir. Tarihsiz bir Şâhnâme nüshası ile Meşhed Valisi İbrâhim Mirza için hazırlanan Molla Câmî nin Heft Evreng ve Yûsuf u Züleyhâ adlı eserlerinin minyatürleri Safevî Kazvin üslûbunun en önde gelen örnekleridir. Şîraz ın Safevîler e geçmesinden sonra XVI yüzyılın başlarında burada Türkmen üslûbunu bazı değişikliklerle sürdüren yeni bir üslûp gelişmiştir. Sa dî-i Şîr3azî nin şiirlerini içeren Külliyyât ın yanı sıra Firdevsî nin Şâhnâme siyle Nizâmî nin Hamse sinin minyatürleri ince, zarif, yuvarlak yüzlü, kıvrak hareketli figürlerin karakterize ettiği bir üslûbtadır. Yüzyılın ortalarında bu üslûbun yerini daha ince bir işçilik ve dekoratif zevk gösteren Tebriz etkili bir üslûbun aldığı üçüncü çeyrekte ise Kazvin üslûbunun etkisinde kalabalık figürlü günlük hayat sahneleri içeren, hikayeci karaktere sahip daha büyük boyutlu tasvirlerin yapıldığı yeni bir üslûbun ortaya çıktığı görülür. Horasan bölgesinde de şah I. Abbas ın şehzadeliği sırasındaki lalası Ali Kuli Han ın himayesinde çalışan Muhammedî ile takipçileri yeni bir üslûp geliştirmişlerdir; bu ayrıntılara yer vermeyen yalın üslûp (Horasan üslûbu) 1050 lere (1640) kadar sürmüştür.
1006 da (1598) Şah Abbas ın başşehri İsfahan a taşımasının ardından eski eserlerin ve resim üslûplarının kopya edildiği bir dönem başlamıştır. 10232te (1614) şah Abbas ın veziri için yazılan bir Şahnâme ,Ferîdüddin Attâr ın 888 (1483) tarihli bir Mantıku t-tayr nüshasına Nakkaş Habîbullah tarafından yapılan ek tasvirler bu akımı temsil eder. Yaklaşık 1618- 1634 yılları arasında İsfahan da çalıştığı bilinen Rızâ-yı Abbâsî nin kişisel tarzı ile temsil edilen bir üslûp yaygınlaşmıştır. Yüzyılın sonunda Rızâ-yı Abbâsî nin dostu ve öğrencisi Muîn Musavvir de bu tarzı benimsemiştir.
Özbek minyatürleri,905 (1500) yılında Şeybânî Han tarafından ele geçirilen Buhara daki ilk Özbek tasvirlerinin biraz kaba ve sade bir üslûbu yansıttığı görülür. Muhammed Şâdî nin Fetihnâme si, Hâtifî nin Şîrîn ü Hüsrev i, Muhammed Salih in 916 tarihli Şeybannâme si bu dönemin eserleridir. 913 te (1507) Herat ın alınmasından sonra Herat üslûbu ağır basmış ve tasvirlere Bihzad ın etkisi yansımıştır. Ubeydullah Han döneminden günümüze, Buhara da 923 te (1523) tamamlanan Assâr-ı Tebrîzî nin Mihr-ü Müşteri adlı eserinin minyatürleri yanında Mahmud Müzehhip adlı sanatçının resimlediği Nizâmî-i Gencevî nin Mahzenü l-esrâr ı, Sa dî-i Şîrâzî nin Bostân ı ve Abdurrahman-ı Câmî nin Bahâristân ı gibi eserler ulaşmıştır.Ebülgazi Bahadır Han için aynı üslûbla resimlenmiş Firdevsî-i Tûsî nin bir Şâhnâme sinin de 1002 de (1594) bir Özbek elçisi tarafından Osmanlı Sarayına hediye olarak götürüldüğü sanılmaktadır.
Müslüman-Hint (Bâbürlü, Mugal) minyatürleri, Babürlü devrinde özellikle bir süre, Safevî sarayında sürgün hayatı yaşayan ikinci hükümdar Hümâyun un ülkesine dönerken yanında Tebrizli sanatçıları da getirmesi sebebiyle Hindistan sanat çevrelerinde minyatüre karşı duyulan ilgi artmıştır. Başlangıçta Tebrizli ustaların kendi tarzlarının yansıdığı minyatürlerde zamanla yerel ustaların da katılımıyla kendine özgü bir üslûp gelişmiştir. Müslüman Hint minyatürcülüğünün en verimli dönemi Hümâyun un oğlu Ekber Şah zamanına rastlar. Çeşitli yazmaların yanı sıra Bâbürlü hükümdarları için kaleme alınan şehnâme tarzındaki Bâbürnâme, Ekbernâme adlı eserler resimlendirilmiş, hükümdarların savaşları, avlanmaları, tören ve eğlenceleri gerçekçi bir yaklaşımla tasvir edilmişitir. Cihangir döneminde portrelerin yapımı yaygınlaşmış, son büyük hükümdarlardan Şah Cihan ve Evrengzib devirlerinde ise sadece Racastan, Dekken gibi eyaletlerde minyatür devam etmiştir.
Osmanlı minyatürleri, Osmanlı Devleti nin ikinci başşehri olan Edirne de XVyüzyılın üçüncü çeyreğinde hazırlanmış Dilsûznâme, Külliyyât-ı Kâtibî ve Ahmedî nin İskendernâme si erken dönem Osmanlı minyatür üslûbunu temsil eden eserlerdir. Bunların resimlenmesinde, 844 ten (1440) sonra Timurlular ın Şiraz şehrinden Edirne ye geldiği sanılan bir grup sanatçının Türk asıllı nakkaşlarla birlikte çalışmış olduğu belirlenmiştir. 870 (1465) yılında Amasya da hazırlanan Cerrâhiyye-i İlhâniyye nin iki nüshası da bu dönemin önem taşıyan diğer eserleridir. İstanbul un fethinin ardından İtalya dan davet edilen Gentile Bellini nin yaptığı Fâtih Sultan Mehmet in yağlı boya portresiyle Costanzo da Ferrara nın hazırladığı bronz madalyonlar, aynı devirde Fâtih in minyatür geleneğinde portrelerini yapan Osmanlı nakkaşları Sinan Bey ile Şiblizâde Ahmed in üslûblarını etkilemiştir. II Beyazıd döneminde (1481-1512) resimlenen edebî konulu eserlerde genellikle XV yüzyıl Türkmen minyatür üslûbunun yanı sıra Batı sanatının da etkileri görülür. Her iki tesirin kaynaştığı minyatürler Kelîle ve Dimne, Şeyhî nin ve Hâtifi nin Hüsrev-ü Şîrîn nüshaları ile Emîr Hüsrev-i Dihlevî Hamse sinin 903 (1498) tarihli nüshasında yer alır. Aynı dönemin ilginç bir eseri Bursalı Uzun Firdevsî nin yazdığı, Hz. Süleyman ın olağan üstü olaylarla dolu hayatını konu alan ‘ Süleymannâme dir . II Beyazıd devrinin 1484-1485 olaylarını işleyen manzum Şehnâme-i Melik Ümmî bu dönemin, metni Melik Ümmî tarafından yazılan ve tasvirleri Abdullah Nakkaş tarafından yapılan tarihî konulu ilk eserdir. Yavuz Sultan Selim ile Kanûnî Sultan Süleyman devirlerinde Osmanlı minyatürü önemli aşamalardan geçerek özgün üslûbuna doğru yönelmiştir. Yavuz Sultan Selim in İran ve Mısır dan İstanbul a getirdiği farklı gelenekleri temsil eden nakkaşların birlikte çalışmaları sonucu, hem Hüseyin Baykara dönemi Herat nakkaşhânesi nin dekoratif üslûbunun hissedildiği hemde Osmanlı karakterinin yansıtıldığı bir resim tarzı doğmuştur. Ferîdüddin Attâr ın Mantıku t-tayr ının, Ali Şîr Nevâî-nin Divan ının, Nevâî nin Hamse sinin, Dîvân-ı Şâhî nin, Molla Câmî nin Tuhfetü l-ahrâr ının, Ârîfî nin Gûy-u Çevgân ının, Dîvân-ı Selîmî nin , Câmî nin Mesnevi sinin ve Selimnâme adlı tarihî konulu bir eserin minyatürleri bu üslûbtadır.
Kaleme aldığı tarihî konulu eserleri figürsüz manzaralar ve topografik şehir görünümleriyle resimleyen Matrakçı Nasuh un ilk çalışmalarından biri Târîh-i Sultan Bâyezid dır. Kitaptaki II. Bayezıd döneminde fethedilen on kalenin tasviri sanatçının üslûbunu yansıtan ilk resimlerdir. Yavuz Sultan Selim devrini konu alan bir başka eserinde ordunun Tebriz seferinde konakladığı menziller resmedilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman ın Irak Seferine dair Mecmûa-i Menâzil ve Süleymannâme Matrakçı Nasuh un metinlerini yazarak resimlediği diğer kitaplarıdır. Şehnâmeci Ârifî Fethullah Çelebi nin kaleme aldığı beş ciltlik Şehnâme-i Al-i Osmân-ın V.cildi Süleymannâme beş ayrı nakkaşın minyatürlerini yaptığı, ikonoğrafik özellikleriyle sonraki dönemlerin çalışmalarına öncülük eden örnek eserlerden biridir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında doğan klasik üslûbun en büyük ustası Nakkaş Osman dır. Bu üslûbta, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde var olan yüzey bezemeciliğinin önemini yitirdiği, sade zeminlerin tercih edilerek konuların yalın bir anlatımla ve belgesel bir gerçekçilikle yansıtılmaya çalışıldığı görülür. 977 de (1569) tamamlanan, Kanûnî Sultan Süleyman ın Sigetvar seferini ve ölümünü anlatan Nüzhetü l-esrâri l- ahbâr der Sefer-i Sigetvar Nakkaş Osman ın şahsî üslûbuyla resimlediği ilk eserdir. Adının ‘ nakkaş olarak geçtiği ilk çalışması ise 987 (1579) tarihli Kıyâfetü l- İnsâniyye fî şemâili l- Osmâniyye dir. Devrin şehnâmecisi Seyyid Lokman ile birlikte çalışan Nakkaş Osman Zafernâme, Şehnâme-i Selim Han , Şehnâme-i Murâd, Hünernâme, Zübdetü t-tevârîh ve Surnâme-i Hümayun adlı eserleri resimleyen nakkaşların başında bulunmuştur. Bu dönemde hazırlanan resimli gazavatnâmeler Nusretnâme, Kitâb-ı Gencîne-i Feth-i Gence, Şecâatnâme ve Târih-i Feth-i Yemen dir. 790 dan (1388) Erzurumlu Darîr ın yazdığı Siyer-i Nebî nin altı cilt halindeki nüshaları, Enderun dan yetişmiş bir sanatçı olan Nakkaş Hasan ın yönetiminde bir nakkaşlar ekibi tarafından resimlenmiştir. Şehnâmeci Tâlikîzâde nin yazdığı Fetihnâme-i Eğri ve Şehnâme-i Âl-i Osmân ile Şehnâme deki minyatürler de yine Nakkaş Hasan a aittir. Aynı devirde Bağdat ta hazırlanan tasavvuf ve peygamberler tarihi konulu eserlerde uygulanan Safevî minyatürünün etkisinde kalmış, renkleri canlı, ifade tarzı abartılı resim üslûbu Osmanlı eyalet üslûbu olarak tanımlanmıştır. Bunlar arasında Fuzûli nin Hadîkatü s-süadâ sı ile Câmiu s-siyer en önemli örneklerdir. Sultan I. Ahmed döneminde tek yaprak resim ve minyatürlerin belirli bir sıraya göre yerleştirildiği el yazması formatındaki murakka (albüm) yapımcılığı önem kazanmıştır. Kalender Paşa tarafından düzenlenen I. Ahmed Albümü günlük hayat sahneleriyle tek figür kadın ve erkek tiplerinin tasvir edildiği çok sayıdaki tek yaprak minyatürü içerir. Yine Kalender Paşa nın tertip ettiği Falnâme adlı eserde farklı resim üslûblarını yansıtan din ulularıyla astrolojik figürlerin tasvir edildiği büyük boyutlu minyatürler bulunmaktadır. Devrin tarih konulu yegâne resimli eseri, Hoca Sâdeddin Efendi nin Osman Gazi den Yavuz Sultan Selim e kadar Osmanlı tarihini konu alan Tâcü t-tevârîh inin bir nüshasıdır. II. Osman döneminde klasik Osmanlı minyatür üslûbundan ayrılan ve kendine has bir üslûb geliştiren Ahmed Nakşî nin resimlediği eserler dikkat çeker. Firdevsî Şâhnâme sinin Türkçe çevirisi olan Şehnâme-i Türkî nin resimlenmesinde çalışan Ahmed Nakşî, Tercüme-i Şekaik-i Nu mâniyye ile Dîvân-ı Nâdirî olarak tanınan mecmuadaki tasvirlerin tamamını yapmış ve Şehnâme-i Nâdirî yi resimleyen nakkaşlar arasında yer almıştır. XVII. yüzyılda minyatür geleneğindeki tasvirlerin saray dışında, özellikle İstanbul a gelen yabancılar için hazırlanan kıyafet albümleri içerisinde tek figür resimleri olarak yaygınlaştığı görülür. Bu yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşan iki silsilenâme nüshası Osmanlı padişahlarının bu devirde ikamet ettikleri Edirne sarayında Musavvir Hüseyin tarafından hazırlanmıştır. Musavvir Hüseyin, bu eserlerdeki dizi padişah portreleri tasvirlerinin kurgularıyla XVIII. Yüzyılın başlarında eser veren Levnî nin yaptığı Kebir Musavver Silsilenâme deki dizi padişah portreleri Batılılaşma dönemi Osmanlı tasvir üslûbunun ilk örnekleridir. Levnî tarafından resimlenmiş olan bir diğer eser, Vehbî nin III.Ahmed in oğullarının sünnet düğününü şenliklerini konu alan Surnâme sidir. Bu minyatürler, kesitlerle verilmiş mimari biçimler ve üst üste dizilmiş figür gruplarına sahip kompozisyonlar içerir. Osmanlı minyatür üslûbuna yeni ifade biçimleri kazandıran Levnî nin ardından yüzyılın ikinci yarısında yenilikçi adımlar atan bir diğer sanatçı Abdullah-ı Buhârî dir. Onun yaptığı tek figür kadın ve erkek resimleri, saray çevresi için hazırlanmış bir albümle Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi ndeki iki albüm içerisinde bulunmaktadır. 1750 yılından sonra Osmanlı minyatürü daha çok kıyafet albümleri ve padişah portreleriyle sürmüştür. Enderunlu Fâzıl ın çeşitli ülkelerin kadın ve erkek güzelliklerini anlatan Hûbannâme ve Zenannâme sinin minyatürlü kopyalarında çeşitli kadın ve erkek tipleri yerel kıyafetleriyle resmedilmiştir.
XVIII.yüzyılın sonlarıyla XIX. yüzyılın başlarında hazırlanan kıyafet albümleri ve sefâretnâme türündeki eserlerde yer alan resimlerin artık üç boyutlu tarzda ve suluboya ile bazı tek figür resimlerinin kâğıt üzerine tempera veya yağlı boya teknikleriyle yapılması geleneksel Osmanlı minyatürünün sona ermesine yol açmıştır. Bu dönemde Osmanlı sarayının hizmetinde bulunan Refail ve Kostantin Kapıdağlı gibi ressamlar tuval üzerine yaptıkları padişah portrelerinin dışında kâğıt üzerine de çalışan son sanatçılardır.